Hayatım boyunca;
Almanya,
Macaristan,
Romanya,
Birleşik Arap Emirlikleri (Dubai),
Hindistan
gibi birçok ülkede, bizzat yaşadım.
Her ülkenin kültürel yapısı, gelenekleri yaşam tarzları, devletle olan ilişkileri farklı.
Bazı ülkelerde devlet mutlak hakim.
İnsanlar her türlü yaşam tarzına uyum sağlıyorlar.
Genelde medeni ülkelerde toplum menfaatleri, kişisel çıkarın önünde geliyor.
Mesela, vergi kaçırmak Amerika’da en ağır suç iken, bir başka ülkede uyanıklık olarak görülüyor.
Sokaklarda bir olumsuzluk gördüğünde Avrupalı derhal yetkili yerlere ihbar ediyor. Kişisel çıkarım var bende bundan faydalanayım diye düşünmüyor.
Peki menfaat nedir?
Yapılan bir şeyde bana faydası nedir diye bakar insanlar?
Eğer bu işi yaptığımda bana da bir menfaat var ama toplumca da bir menfaat var mı diye bakar?
Yapılan işten kendisine ve topluma bir getirisi varsa, bundan menfaatlenir.
Çıkar nedir?
Çıkar, benim bundan küçük-büyük ne kazanabilirimi düşünmektir.
Kendi küçük çıkarını, toplumun büyük menfaatlerinden önceye almaktır.
Mesela;
Devlet bedava köpek maması dağıtma yasası çıkarsa,
Menfaat şunu düşünür: Demek ki hayvanlar aç, sokaklarda insanlara saldırabilir, bundan insanlar zarar görebilir, o zaman bu yasa toplum yararınadır ve benim de yararımadır. O zaman iyi bir şeydir.
Çıkarcı ise şöyle düşünür:
Benim bu yasadan ne çıkarım var?
Acaba ben köpek mamasını alıp satabilir miyim?
Bir kazanç elde edebilir miyim? diye düşünür…
Benim varmak istediğim yer şurasıdır: Şark toplumları maalesef hep çıkarcıdır…
Kendi küçük çıkarları pahasına toplumun büyük menfaatlerini göz ardı ediyorlar.
Kendi küçük çıkarlarının peşinde koşan toplumlar medeni ve uygar olamıyorlar.
Demokrasi oralarda yerleşemiyor ve gelişemiyor.
Ne zaman ki toplum menfaatini, kendi küçük çıkarının önüne koyan erdemliliği gösterebildiğimizde gerçek Demokrasiye ulaşmış olacağız.
Geçen hafta ki yazımda Beyyayla’daki Düden’den bahsetmiş ve turizme açılmasını, açılabilmesi için yolun yapılmasını zikretmiştim.
Bazı köylüler bana karşı çıkıyorlar.
Peki neden?
Çünkü yol yapılırsa ve işlek hale gelirse, odun getiremeyecekler. Köylüleştirme ve köylülük bunu gerektiriyor.
Köyde doğmak, başka şey, köylülük başka şey…
Köylülük ve köylü kalmak toplumun tamamına hakim olduysa, Demokrasiden bahsetmek imkansızdır.
Benim Ülkemizde gördüğüm köylülük her yerde hakim hale gelmiş.
Bir başka örnek daha vereceğim. Bu örnekle beraber ne demek istediğimi daha iyi anlayabileceğinizi umuyorum.
Geçenlerde bir arkadaş grubu ile otururken birisi dedi ki: Ben geçen seçimlerde oyumu sattım.
Önce şaka yapıyor sandım.
Sonra ciddi olduğunu anlayınca kaça sattın? diye sordum. “500 TL” dedi.
Önümüzdeki seçim için de anlaştım ama bu sefer 5.000 TL alacağım dedi.
Neden demeye fırsat kalmadan, dedi ki bana: Kimin kazandığı önemli değil, önemli olan benim ne kazandığım!
Yani küçücük bir çıkar için ülkenin kaderini feda ediyor.
Ben hayatım boyunca şunu gördüm: Cehalet en büyük insanlık düşmanı!
Cahil insanlar, çıkarcı ve ikiyüzlü oluyorlar.
Hiçbir değer yargısı onları durduramıyor.
İşin diğer bir yönü de bilinçsiz Müslümanlık taslamalarıdır.
İnançlı ve samimi insanlar toplumun değerlerine saygılı olurlar.
“Yaradılanı severler, yaradandan dolayı…”
Sevgi ve saygı yok olduysa, her gün trafikte patlamaya hazır on binlerce canlı bomba dolaşıyor.
En ufak bir şeyde hemen kavgaya, kaba kuvvete başvuruyorlar.
İnanın evden iş yerine gidip gelirken uysam, en fazla 15-20 defa kavga ederim.
Ama ya sabır deyip, boynumu eğip gidiyorum.
Sonuç:
Çıkarsız ve medeni bir ülkeye doğru yol almamız gerekiyor.
Son dönemde alınan göç de bunu daha da zora soktu.
Tekrar kendi milli hasretlerimize acilen dönme vakti geldi.
eskisehirilkhaber.com