Kanal 26 televizyonunda hazırlayıp sunduğum Hayat Okulu programına, Sarar Grup Protokol ve Resmi İşler Müdürü Alaattin Çoban konuk oldu.
Değerli okurlarım, yaşadığımız hayat, bize yaşatılamaya çalışılan hayat ve bizim yaşamak istediğimiz hayatın toplamından hibrit bir yaşam tasarlıyoruz kendimize. Saati yeniden kurup zamanı geriye alma şansına ne yazık ki sahip değiliz. Yeni bir güne tanıklık ediyoruz her sabah uyandığımızda, hayatı ısmarlayamıyoruz, ısmarlamaya kalksak bile provasını yapamıyoruz yaşayacağımız hayatın ya rüzgârı arkamıza alıp sürükleniyoruz ya da rüzgâra karşı yel değirmenleri inşa ediyoruz. Bizi öldürmeyen şey daha da güçlü kılar sözünü doğrularcasına ya bir yol buluyoruz kendimize ya da bir yol açıyoruz
Bu hafta ki konuğum, bundan tam elli yıl önce on bir yaşında küçük bir çocukken anne ve babasından habersizce akrabalarıyla birlikte Kars’tan bindiği trenle Eskişehir’e gelip, burada şehrin marka ismi haline gelen Alaattin Çobandı. Sarar ’da terzi çırağı olarak işe başlayan Alaattin Çoban, 5 kıtada 50'den fazla ülke için üretim yapan dünya markası Sarar'ın Protokol Müdürü. Çocukken yediği dayak yüzünden, adını dahi bilmeden başladığı spor dalında siyah kuşağa yükselen Çoban, tekvando antrenörlüğü, milli hakemlik ve Türkiye Tekvando Federasyonu Yönetim Kurulu üyeliği yapmış. Çoban, 1974 yılında 12 yaşındayken doğduğu topraklar olan Ardahan'ın Hanak ilçesinden Eskişehir'e geldiğini, çok fakir bir ailede büyüdüğünü, yaşamlarını çobanlık yaparak sağladıklarını belirten Çoban, hayallerinin yolunda bıkmadan usanmadan yürüdüğünü ve sonuçta şimdiki konumuna geldiğini anlattı.
Konuşmasında sık sık iletişimin ve saygının önemine vurgu yapan Çoban, gençlerin iyi bir üniversite bitirmelerinin artık iş dünyası için tek geçerli kriter olmadığını, sepetlerine mutlaka farklı eğitimler ve yabancı dil eklemeleri gerektiğini söyledi. Konuşmasında en çok ilgimi çeken ise “Çocukluğumda gezerken Yeşiltepe Mahallesi'nde baktım çocuklar meyve yiyorlar. Ben de ağacın dalına çıkmış, kiraz yerken, herkes kayboldu. Tek başıma kaldım, meğerse yasakmış. Çünkü bizim köyde herkes ağacın dalından meyve yer, kimse bir şey demez. Ama burada ağacın sahibi geldi ve beni dövdü, hiç unutamam. İki hafta yemek yiyemedim çenemin ağrısından. Sonra dedim ki 'beyaz elbise giyiyorlar ya (ne olduğunu bilmiyorum) onu giyeceğim, öğreneceğim ve karşıma çıkanları döveceğim' dedim. Atatürk Caddesi'nde Arı Tiyatro Salonu vardı. Geçerken baktım, içeriden bağıranlar, çağıranlar. Girdim içeriye 'beni de yazın' dedim. 'Neye yazacağız' dediler. Dedim 'ona yazın'. Onun adı meğer tekvandoymuş. Böylece başlamış oldum ve spor olduğunu o zaman öğrendim. Sarar'da hem çırak olarak çalışıyordum hem tekvandoya gidiyordum. Ayrıca sabahları işe gitmeden önce simit satıyordum, boş zamanlarımda da tuğla ocağında çalışıyordum. Tekvandoda lider oldum, siyah kuşak 5. dan seviyesine ulaştım." Diyerek anlattığı duygusal sözlerdi.
Çoban deyim yerindeyse renkli bir kişilik, Tepebaşı ve Odunpazarı Belediyesinde Meclis Üyeliği yapmış, “Siyaset düşünüyor musunuz?” soruma, “Asla, hiç düşünmüyorum. ”yanıtını verdi. Gelecekte Allah ömür verirse yapmak istediği şeyin gençlere deneyimlerini aktarmak olduğunu söyleyen Çoban, birçok ilde üniversitelere konferansa çağrılıyor. Sahnede gençlerle sohbet ederken çok mutlu olduğunu söylüyor. Çoban insan dostu, herkesin acı ve mutlu günlerinde yanında oluyor. Giyim konusunda çok hassas, “insanın bir ağırlığı olmalı,” diyor ve ekliyor “giyim konusunda çok titizim, sabah giyeceklerimi akşamdan hazır ederim.” Çocukluk yıllarını anlatırken gözlerini aşağıya bırakıp, duygusallaşıyor birden, “Çok çektik biz hocam,” derken gözlerine hafif bir ıslaklık oturuyor.
Ne diyelim Sayın Çoban, size, bu kentin, bu ülkenin ve özellikle de gençlerin çok ama çok ihtiyacı var. Umarım aynı idealler peşinde yorulmadan koşarsınız. Ayağınıza taş değmesin.
Sevgiyle kalın.